ANASAYFA MAKALELER GÜZEL AHLAKI TAMAMLAMA
GÜZEL AHLAKI TAMAMLAMA

GÜZEL AHLAKI TAMAMLAMA

1.53K
0

GÜZEL AHLAKI TAMAMLAMA
M. Ali KAYA
Peygamberimiz (sav) “Benim insanlara Cenab-ı Hak tarafından bi’setim ve gönderilmemin sebebi ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Müsned-i Ahmed, 2:381) buyurmuşlardır. Asrımızın ruh ve maneviyat doktoru Bediüzzaman Said Nursi (ra) peygamberimizin (sav) getirdiği “Güzel Ahlak”tan altı tanesini “Hutbe-i Şamiye” isimli eserinde açıklar.

Birincisi: Ümitsizlik hastalığına karşı Allah’ın rahmetinden ümitvar olmak.
Bütün gelişmenin ve kalkınmanın temelinde Allah’ın rahmetine güvenerek çalışma vardır. İnsanlar hep bir ümitle çalışır ve gelecek için planlar yaparlar. Ümidi olmayanın veya ümidi kaybedenin kaybedecek bir şeyi yoktur. İnsanları çalıştırmak ve gayrete getirmek istiyorsanız onların kalplerine ümit tohumu ekmek şarttır. Peygamberimiz (sav) iki şekilde insanları hayra ve iyiye, dünyada ve ahirette, maddi ve manevi terakkiye sevk etmiştir. Birincisi öldükten sonra dirilme ve cennet ümidi. İkincisi ise doğruluk ve istikamet üzere çalışıldığı taktirde Allah’ın kendilerine yardım etme, tevfikini refik etme ümididir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” (Zümer, 39:53) buyurur. Maddi ve manevi terakkinin motoru Allah’ın rahmetine güvenerek çalışmaktır.peygamberimiz (sav) sahabelerinin kalbine ektiği ümit tohumu ile 40 sene gibi kısa bir sürede Kureyş gibi küçük bir kabile dünyanın en güçlü devletleri olan İran ve Bizans’a diz çoktürmüş ve onlardan daha geniş ve mükemmel bir medeniyet ortaya çıkarmıştır. Ümitle çalışmanın ve Allah’a güvenmenin sonu budur. Peygamberimizin (sav) ihya ettiği ilk ahlak ve sünneti budur.

İkincisi: Doğruluğun yeniden ihya etmek.
Bütün güzel hasletlerin ve insanlar arasındaki münasebetlerin temelinde “doğruluk” vardır. Doğruluk, nifak, münafıklık, riyakârlık, dalkavukluk ve yalancılık gibi bütün kötü huyların ortadan kalkmasını sağlar. Peygamberimiz (sav) daha nübüvvetinden önce asla yalan söylemeyen ve doğruluktan ayrılmayan manasında “Muhammedü’l-Emin” ismi ile şöhret bulmuştur. İnsanın her söylediği doğru olmalıdır. Bediüzzaman Said Nursi (ra) “Yol ikidir. Ya doğru söylemeli veya sukut etmelidir, yalana asla cevaz yoktur” buyurarak bazı bilginlerin “maslahat için yalan söylemek caizdir” fetvasının çok su-i istimal edilerek bu fetvanın neshine fetva verdiğini ifade eder. “Maslahat dedikleri batıl bir özürdür” der. “Her söylediğin hak olmalı; ancak her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur” der. Peygamberimizin (sav) getirdiği güzel huylardan en önemlisi bu güzel ahlaktır.

Üçüncüsü: Düşmanlıkla değil, dostluk ve muhabbetle hareket etmek.
“Muhabbet, uhuvvet, sevmek islamiyetin mizacıdır, rabıtasıdır” diyen Bediüzzaman düşmanlığın esas alındığı ve kan davalarının fazilet sayıldığı vahşi bir toplumu “iman kardeşliği” ve “sevgi ve muhabbet” bağı ile nasıl örnek bir toplum haline getirdiğini anlatır. İslami seciyelerden olan “insaf ve hüsn-ü zan” gibi yüksek ahlâkî meziyetlerin de sevgi ve muhabbeti emrettiğini belirtir.
“Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” diyen Bediüzzaman peygamberimizin (sav) bu güzel ahlakını yeniden ihya etmek gerektiği üzerinde durur. “Muhabbete en layık şey muhabbettir.” Düşmanlığın ne kadar zararlı olduğunun görüldüğünü belirten Bediüzzaman “Muhabbete en layık şeyin muhabbet ve adavete en layık olanın da adavet” olduğunu ifade eder. Yani muhabbet sıfatı sevgiyi, adavet sıfatının da düşmanlığı hak ettiğini belirtir. Düşmanların dahi seyyiatı ve günahlarının düşmanlığı celbetmemesi gerektiğini, cehennem ve azab-ı ilâhinin onlara fazlası ile yeteceğini, bu sebeple düşmanlık etmek yerine onlara acımak ve ıslahı için dua edip çalışmak gerektiğini ifade eder.

Dördüncüsü: İman kardeşliğini ve insanî değerleri esas almak.
İnsanların birbirlerine yardımcı olması ve kardeş olmaları gerektiğini belirten Bediüzzaman peygamberimizin (sav) “Medine’deki iman kardeşliğini ve insanlar arasında barış ve sevgi ortamının tesisini”, bunun için affedici olmasını ve nerede bir barış eli uzatılıra onu tutmasını örnek gösterir. Peygamberimizin (sav) bu sünnetini ve ahlakını ihya etmenin ne kadar önemli olduğunu anlatır. Affetmek affedici olmak peygamberimizin en önemli ahlakındandır. Şeyh Sadi bu hususu “Düşmanlarla barış içinde yaşamak, dostlarla muhabbet ve sevgi ile mürüvvetkarane yaşanırsa hayatın tatlı ve güzel olacağını ifade eder. Akıllı adamın dünyanın basit menfaatleri için düşmanca tavır almasının aptallık olduğunu” belirterek ifade eder.

Beşincisi: İnsanlara baskı yapmamak ve hürriyeti esas almak.
Toplumda barış ve hürriyet esastır. Her nevi baskı ve zulmün Allah’ın emri ile yasaklandığını belirten peygamberimiz (sav) “Baskıdan zulmün doğduğunu, zulmün ise Allah’ın en büyük yasaklarından birisi olduğunu” açıkça ifade eder. Baskı ve zulüm, insanın insanlığını mahveder. İnsani duyguları öldürür. İnsan iradesinin işlemesine engel olur. İnsanı insanlıktan çıkarır. Bu nedenle peygamberimiz (sav) insanı sadece Allah’a kul olmak ve başkasına boyun eğmemek gerektiğini belirtmiştir. “Yalnız Allah’a ibadet edip, sadece ondan yardım istemeyi” emretmiştir.
“Hürriyeti imanın hassası” olarak gören Bediüzzaman da “Bir padişahın doğru bir hizmetkârının bir biçareye zulmetmeye tenezzül etmeyeceğini, bir başkasının da baskısına razı olmayacağını” belirterek Allah’a kul olanın kula ve menfaate kul olmayacağını açıklayarak peygamberimizin (sav) getirdiği hürriyetin kullanımı ile bu sünnetin ve ahlakın ihya edilmesi gerektiğini belirtir.

Altıncısı: Şahsi menfaati değil, toplumun faydasını esas almak.
Bütün güzel huyların imandan ve İslamiyet’ten kaynaklandığını belirten Bediüzzaman peygamberimizin (sav) “Ümmeti, ümmeti” diyerek hiçbir zaman kendi menfaatini düşünmemesi, daima ümmetini, yani insanlığı düşünerek hareket etmesi örneğini ve güzel ahlakını kendimize rehber etmek gerektiğini belirtir.
İmandan ve İslamiyet’ten kaynaklanan “Ben ölürsem milletim sağ olsun” düşüncesinin ecnebiler tarafından alındığını ve bize de “Ben susuzluktan ölürsem dünyaya hiç yağmur yağmasın” bencil ve aptalca düşüncesinin onlardan bize geldiğini, imansızlıktan ve ahreti bilmemekten kaynaklandığını anlatır. “Bir adamın himmeti milleti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” der. Herkesin “nefsî, nefsî!” diyerek kendi menfaatini düşünmesi ile bin adamın bir adam hükmünde değersiz hale geldiğini ifade eder.
İnsan fıtraten medenidir. Kimin himmeti yalnız nefsi ise o insan değildir. Zira insan hemcinsini düşünmek durumundadır. Hayatı ancak başkalarının hayatı ile devam edebilir. Bu nedenle şahsi menfaatini düşünen insanlıktan çıkar, masum olmayan câni bir hayvan olur.
Peygamberimiz (sav) “ümmeti, ümmeti” diye ümmetini düşünerek bizlere örnek olmuştur. Bu sünneti ihya etmek bizim üzerimize borçtur. Peygamberimizin (sav) güzel ahlakından birisi de budur.

(1529)

REM

YORUM YAZ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir