Âlemde en parlak hakikat Nur’dur
Nurlar’dan huffaşlar huzursuzdur
Hangi çılgın Nur’a zincir vuracak,
Fıtrî meyelan mukavemetsûzdur.
Risale-i Nur, bu memleketin ve hatta dünyanın muhtaç olduğu hakikatleri ihtiva eden bir ahir zaman reçetesidir.
Bu zamanda herkesin ve her toplumun bu reçeteye ihtiyacı vardır. Bediüzzaman Hazretleri, Kur’ân laboratuvarında bu reçeteyi hazırlarken, “çekmediği cefa, görmediği eza” kalmadı. Ama O, bütün bu eza ve cefalara, insanların imanı kurtulsun, Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalmasın diye katlandı. Risale-i Nur gibi bir manevî hazineyi, Nur Talebelerinin meşveretine havale ederek huzur-u kalp ile Rabbinin huzuruna gitti.
Risale-i Nur Kur’ân’ın malı olduğu için, manevî mirasçıları da Kur’ân Talebeleri, yani sâdık ve samimî Nur Talabeleriydi.
Üstad Hazretleri, bu varislerin vasıflarını şöyle ifade etmişti: “Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözler’i kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin. ”
İşte böyle bir mukaddes yükü omuzlayan Yeni Asya Gazetesi ve meşveret sistemini hizmetinin esası kabul eden Yeni Asya Nur Cemaati, 47 yıldan beri Risale-i Nur’un neşrine hizmet etmektedir. Temellerini Zübeyir Gündüzalp’in attığı Yeni Asya Gazetesi, “gayemiz vatan sathını bir mektep yapmaktır” parolası ile yola çıkmış, her gün Bediüzzaman demiş, Risale-i Nur demiş, bütün gayret ve himmetini bu yolda sarf etmiştir. Kurduğu Yeni Asya Neşriyat ile Risale-i Nur’ları basmış, neşretmiş, en zor zamanlarda en dehşetli şahıslara karşı kahramanca müdafaa etmiş, en ağır bedelleri de ödemekten çekinmemiştir.
Risale-i Nur reçetesi, bu şartlar altında yıllardır serbestçe basılıyor, neşrediliyor ve muhtaçlara ulaştırılıyordu. Ama iki yıl önce birileri çıktı, sudan bir bahane ile Risale-i Nur’un basılmasının ve neşredilmesinin önüne önce bir bandrol yasağı çıkardı. Bunu yaparken de tutarsız gerekçeler öne sürdüler. Kâh “sadeleştirmenin ve Risalelerin tahrif edilmesini önlemek için” dediler, kâh “kanunî varisleri biziz, şimdiye kadar başkaları korsan olarak basıyordu” dediler. Ama asıl gayelerini bir türlü söyleyemediler. Çünkü inisiyatif kendi ellerinden çıkmış, siyasetin eline geçmişti. Siyasete elini verenin kolunu kurtaramayacağını anlamak istemediler. Anlatmaya çalışanları da dinlemediler. Ondan sonra bir “yasak süreci” başladı.
Ama Risale-i Nur sahipsiz değildi. Hakikî varisleri olan ve hiçbir menfaat gözetmeden sadece onun neşrine çalışan birileri vardı. Bediüzzaman Hazretlerinin de Başyazarı olduğu Yeni Asya Gazetesi ve cemaati, Risale-i Nur’un hiçbir gerekçe ile yasaklanamayacağını, herkesin serbestçe Risale-i Nurları basıp, neşretmek, okumak ve okutmak hakkına sahip olduğunu savundu. Bunu yaparken de daima müsbet hareket metodunu takip etti. “Kuvvet kanunda olmalı” düsturuna inandığı için, kanunî yollardan giderek Risale-i Nur’un hakkını hukuk dairesinde aradı. Fakat bazıları bunu da yine kendi çarpık anlayışlarına göre çarpıtmaya çalıştılar. “İlâhî hukuk dururken, beşerî hukuk geçersizdir” diyerek, mahkemelerin Risale-i Nur lehine verdiği kararları kabul etmek istemediler. Halbuki “hak sahipliği” iddiası ile, ilk dâvâyı kendileri açmışlardı. Yani kendileri Gebze Sulh Hukuk Mahkemesine başvururken “beşerî hukuk” makbul, başkaları Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’a dâvâ açınca beşerî hukuk “bâtıl” oluyordu.
Ama Yeni Asya’nın niyeti halis, gayreti hak içindi. Çünkü varlığının gayesi Risale-i Nur’u âleme ilân etmekti.
Evet, herkes Risale-i Nur okusun diye Yeni Asya, iki yıldan beri mücadele ediyor. Gayesi gayet açık, herkesin Risale-i Nur’un nurundan tam istifade etmesini istiyor. Bundan başka bir hesabı, kitabı, gizli ajandası yoktur. Hele Risale-i Nur’un rantı peşinde olmak, ondan maddî bir menfaat sağlamak, hiç aklının ucundan bile geçmez. Zira Nur’un verdiği mânevî kazanç, her şeyin üstündedir.
Onun için Yeni Asya’nın başlatmış olduğu hukuk mücadelesi zaferle sonuçlanmıştır. İnançla, sabırla, metanetle ve kararlılıkla hakta sebat ettiği için, bugün Risale-i Nur’a vurulmak istenen zincirler parçalanmıştır. Fakat, iki yıl boyunca Risale-i Nur’un basım ve neşrinin tevakkufa uğramasının vebalini birileri yüklenmek zorundadır. Zira uzun yıllardan beri Risale-i Nur ile ilgili bir dâvâ, mahkemelere düşmemişti. Risale-i Nur için dâvâ süreci sona ermişti. Risale-i Nur’ların yeniden dâvâ konusu olması ve bu yüzden iki yıl süre ile basım ve neşrinin durması, acaba kime ne kazandırmıştır?
Bugün Risale-i Nur serbestçe basılacak duruma gelmişse, bu durum Yeni Asya sayesindedir. Kanunî varislerinden aldığı muvaffakatname ile bütün Külliyatın basım hakkını tekeline alma imkânı varken, “aslına sadık kalmak şartıyla herkes basabilir” kaydını düşerek, “babalığını” göstermiştir. Çünkü “herkes Risale-i Nur’u okusun diye gayret etmektedir. Çünkü gayesi, Nurların daha çok ele ulaşması, daha geniş çevrelere yayılmasıdır. Yeni Asya, bu mücadeleyi “herkes Risale-i Nur okusun” diye vermiştir.
Evet herkes hem Yeni Asya’yı okusun, hem Risale-i Nur’u okusun. Zira Yeni Asya ile Risale-i Nur ayrılmaz bir ikilidir. Tıpkı etle tırnak gibi…
(667)