Zerrelerin Tevhide Delaleti
Modül (öneri) No | 24 |
Öğrenme Alanı (Temel konu) | Tahavvülat-ı Zerrat |
Modül (Alt konu) | Zerrelerin Tevhide Delaleti |
Amaçlar | Zerrelerin hareketlerinin Allah’ın varlığına ve birliğine delalet ettiğini bilir.
Zerrelerin Allah’ın ilim ve kudretine işaret ettiğine örnekler verir. |
Süre | 40 dk. |
Seviye | İleri seviye |
Yöntem ve Teknik-Etkinlik | Beyin Fırtınası – Argümantasyon |
Materyal ve Teknoloji | |
İşleniş/Öğrenme-öğretme süreci | Derse beyin fırtınası tekniği kullanılarak başlanır.
Beyin Fırtınası Bir grup insanın kısa zamanda, bir probleme çözüm getirmek ve karar vermek amacıyla hayal güçlerini ve üretici fikirlerle çözüm üretmeleridir. Beyin fırtınası hem bir problem çözme yolu hem de bir tartışma çeşididir. Bu nedenle problem çözme ve üretici düşünme becerisi gerektirir. Dikkat edilecekler: Beyin fırtınası oturumlarına izleyici alınmamalıdır. Süreç herhangi bir kayıt cihazına kayıt edilmemelidir. Fikirler söylendiği sırada eleştirilmemeli, alay edilmemeli, değerlendirme ve yönlendirme yapılmamalıdır. Ancak görüşlerin toplanması tamamlandıktan sonra değerlendirme yapılmalıdır. Değerlendirmeyi beraber yapmalı. Serbest, rahat ve demokratik bir ortam olmalıdır Her türlü ilginç ve farklı fikirlerin ifade edilmesine izin verilmelidir (Üretilen görüş niceliği önemlidir). Rehber (ders arkadaşı) kendi fikirlerini de söyleyerek katılımcıları (öğrencileri) yüreklendirmeli. Uygulanması: Rehber (ders arkadaşı) tarafından önce problem sunulur ve bu problem yazılır/ifade edilir. Uygulamayı başlatırken, düşünceyi özgün, ilgi çekici ve dikkat toplayıcı bir şekilde sunmak üzere etkinlik, “ters beyin fırtınası” şeklinde de gerçekleştirilebilir. Örneğin, süreç “Trafik kazaları nasıl çoğaltılabilir?” şeklinde de tasarlanabilir. Öğrencilerden, kendilerine tanınan kısa süre içinde (bu süre esnek olmalı) görüşlerini belirtmeleri istenir ve bu görüşler ayırt edilmeksizin tahtaya yazılır. Süre bitince tahtaya yazılan fikirleri öğretmen, sınıfla beraber analiz edip değerlendirmeye alır (benzer fikirler birleştirilerek numaralandırılır, sıraya konulur ve gruplandırılır). Ve ortak bir sonuç çıkarılır (en etkili fikir veya çözüm yolu belirlenir). Uygulama: Öğrencilerden tahtada daire içindeki “kainattaki zerrelerin hareketleri değişim ve dönüşümlerinin amacı var mıdır?” problem cümlesi ile ilgili akıllarına gelen hususları söylemeleri istenir. Ders arkadaşı(rehber), öğrencilerin söylediklerini ayırt edilmeden dairenin etrafına yazar. Tüm öğrencilerin katılımı teşvik edilir. Söylenen kavramlar bittikten sonra, ortak noktalarına göre kategoriler altında gruplandırılır. Öğrencilerden tahtaya yazılan kelimelerden yararlanarak bir “tahavvülat-ı zerrat ve tevhid” nazarıyla bağlantı kurmaları ve yazmaları istenir. Öğrencilere yazdıkları ifadeler okutulur. Hep birlikte ortak “kainattaki zerrelerin değişim ve dönüşümlerinin Cenab-ı hakkın birliğine ve esmalarına işaret ettiği” yönündeki ifadeler ve kaydedilir/yazılır.
Argümantasyon Tahavvülat-ı zerrat konusunda zerrenin hareketlerindeki nizam ve intizamı ifade edecek bilimsel konularla ilgili makale araştırmaları önerilir. Yahut ilgili araştırmalar yapılıp makale öğrenme ortamına getirilip ders grubunun incelemesi sağlanır. |
Ölçme ve Değerlendirme | Zihin Haritası tekniği uygulanarak değerlendirme yapılır.
Uygulama “Tahavvülat-ı zerrat ve tevhid” veya “Tahavvülat-ı zerrat ve esma-i ilahiye” kavramları ders sonunda tahtaya yazılarak zihinsel çağrışımları yazılır Daha sonra yazılan çağrışımların hedef ve kazanımlara uygunluğu değerlendirilir.
|
İlişkili metinler | BİRİNCİ MEBHAS
Her zerrede, hem hareketinde, hem sükûnetinde iki güneş gibi iki nur-u tevhid parlıyor. Çünkü Onuncu Söz’ün Birinci İşaretinde icmalen ve Yirmi İkinci Söz’de tafsilen ispat edildiği gibi, her bir zerre, eğer memur-u İlâhî olmazsa ve Onun izni ve tasarrufu ile hareket etmezse ve ilim ve kudretiyle tahavvül etmezse, o vakit her bir zerrenin nihayetsiz bir ilmi, hadsiz bir kudreti, her şeyi görür bir gözü, her şeye bakar bir yüzü, her şeye geçer bir sözü bulunmak lâzım gelir. Çünkü anâsırın her bir zerresi, her bir cism-i zîhayatta muntazaman işler veya işleyebilir. Eşyanın intizâmâtı ve kavânîn-i teşekkülâtı birbirine muhaliftir. Onların nizâmâtı bilinmezse, işlenilmez; işlenilse de, yanlışsız yapılmaz. Hâlbuki yanlışsız yapılıyor. Öyle ise, o hizmet eden zerreler, ya bir ilm-i muhit sahibinin izin ve emriyle ve ilim ve iradesiyle işliyorlar veyahut kendilerinde öyle bir muhit ilim ve kudret bulunmak lâzım geliyor. Evet, havanın her bir zerresi, her bir zîhayatın cismine, her bir çiçeğin her bir meyvesine, her bir yaprağın binasına girip işleyebilir. Hâlbuki onların teşkilâtları ayrı ayrı tarzdadır, başka başka nizâmâtı var. Bir incir meyvesinin fabrikası, faraza çuha makinesi gibi olsa, bir nar meyvesinin fabrikası da şeker makinesi gibi olacaktır. Ve hakeza, o binaların, o cisimlerin programları birbirinden başkadır. Şimdi şu zerre-i havaiye, bütün onlara girer veya girebilir ve gayet hakîmâne ve üstadâne yanlışsız olarak işler, vaziyetler alır. Vazifesi bittikten sonra kalkar gider. İşte müteharrik havanın müteharrik zerresi, ya nebatata ve hayvanata, hatta meyvelerine ve çiçeklerine giydirilen suretlerin, miktarların teşkilâtını, biçimini bilmesi lâzım geldiği veyahut onlar bir bilenin emir ve iradesiyle memur olması lâzım geldiği gibi: Sakin toprak, sakin olan her bir zerresi, bütün çiçekli nebatatın ve meyvedar ağaçların tohumlarına medar ve menşe olmak kabil olduğundan, hangi tohum gelse ve o zerrede, yani misliyet itibarıyla bir zerre hükmünde olan bir avuç toprakta kendine mahsus bir fabrika ve bütün levazımatına ve teşkilâtına lâzım bütün cihazatı bulunduğundan, o zerrede ve o zerrenin kulübeciği olan o bir avuç toprakta eşcar ve nebatat ve çiçekler ve meyveler envâı adedince muntazam manevî makine ve fabrikaları bulunması veyahut mu’cizekâr, her şeyi hiçten icad eder ve her şeyin her şeyini ve her cihetini bilir bir ilim ve kudret bulunması lâzımdır veyahut bir Kadîr-i Mutlak, bir Alîm-i Külli Şey’in emir ve izniyle, havl ve kuvveti ile o vazifeler gördürülür. Evet, nasıl ki bir acemi, ham, âmî, âdi, hem kör bir adam Avrupa’ya gitse, bütün fabrikalara, tezgâhlara girse, üstadâne kemâl-i intizam ile her bir sanatta, her bir binada işler, öyle eserler yapar ki, nihayet derecede hikmetli, sanatlı, herkesi hayrette bırakıyor. Zerre miktar şuuru olan bilir ki, o adam, kendi başı ile işlemiyor, belki bir üstad-ı küll ona ders verir, işlettirir. Hem nasıl ki bir kör, âciz, yerinden kalkamıyor, basit bir kulübeciğinde oturmuş bir adam bulunuyor; hâlbuki o kulübeciğe bir dirhem gibi küçük bir taş, kemik ve pamuk gibi birer madde veriliyor. Hâlbuki o kulübecikten batmanlarla şeker, toplarla çuha, binlerle mücevherat, gayet sanatlı, murassaatlı libaslar, lezzetli taamlar çıkıp gelse, zerre miktar aklı olan demeyecek mi ki, “O adam gayet mu’cizekâr bir zatın menşe-i mu’cizatı olan fabrikasının bir mandalı veyahut miskin bir kapıcısıdır.” Aynen öyle de, havanın zerreleri, her biri birer mektubat-ı Samedâniye, birer antika-i sanat-ı Rabbaniye, birer mu’cize-i kudret, birer harika-i hikmet olan nebatat ve eşcar, ezhar ve esmardaki harekât ve hidematları, bir Sâni-i Hakîm-i Zülcelâl’in, bir Fâtır-ı Kerîm-i Zülcemal’in emir ve iradesiyle hareket ettiğini ve toprağın zerreleri dahi her biri birer ayrı makine ve tezgâh, birer ayrı matbaa, birer ayrı hazine, birer ayrı antika ve Sâni-i Zülcelâl’in esmasını ilân eden birer ayrı ilânname ve kemâlâtını söyleyen birer ayrı kaside hükmünde olan o tohumcuklarının, o çekirdeklerinin sümbüllerine, ağaçlarına menşe ve medar olmaları, emr-i “Kün feyekûn”e mâlik, her şey emrine musahhar bir Sâni-i Zülcelâl’in emriyle, izniyle, iradesiyle, kuvvetiyle olması iki kere iki dört eder gibi kat’îdir; âmenna. (Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 620) |
(12)