Sabır-Kulluk İlişkisi
Modül (öneri) No | 8 |
Öğrenme Alanı (Temel konu) | Sabır |
Modül (Alt konu) | Sabır-Kulluk İlişkisi |
Amaçlar | Sabrın kulluğun gereği olduğunu fark eder.
Hz. Eyyub’ün (a.s) zâhiri yara ve hastalıklarıyla bizim (bâtınî ve ruhî ve kalbî) hastalıklarımızı karşılaştırır. |
Süre | 40 dk. |
Seviye | Orta Seviye |
Yöntem ve Teknik-Etkinlik | Anlatma, örnekleme (günlük hayattan),karşılaştırma, örnek olay metodu, |
Materyal ve Teknoloji | Bilgisayar-projeksiyon, görseller, kostüm, kuyu gibi bir yer, talebeler, müdür ve memur, |
İşleniş/Öğrenme-öğretme süreci | I.ÖRNEK OLAY
1. Metin talebelere okutulur. 2.Hz. Eyyüp rolünde bir talebe tespit edilir. 3.Okunan metin üzerinden Hz. Eyyüp’un hastalık süresi canlandırılır. 4.Hz. Eyyüp’un hastalığının vaziyeti Hz. Eyyüp’a anlattırlır. 5.Hz. Eyyüp’a bu ağır hastalığa nasıl sabrettiği diğer talebeler tarafından sorulur, Hz. Eyyüp ayette geçen dua ile sabrettiğini anlatır. 6.Yapılan dua neticesinde Allah’ın ona şifa verdiği anlatılır. 7.Hz. Eyyüp’un hastalığı ile kendi hastalıklılarımız karşılaştırılır. 8.Maddi hastalıklarımızın bizi dua ve kulluk yapmaya sevk ettiği fark ettirilir. II. KARŞILAŞTIRMA YÖNTEMİ 1.Talebeler iki gruba ayrılır. Gruplardan birisi maddi, diğer grup manevi hastalıkları temsil eder. 2.İki grup da temsil ettikleri hastalıkların zarar ve faydalı yönlerini savunur. 3. Grupların savunduğu fikirler açık bir yere yazılır. I. Maddi hastalıkları savunan grup: A. Zararları konusunda gruptan beklenen düşünceler: *Hastalıklar bizi öldürebilir, *Çok acı çekeriz, *Uzun süre ilaç kullanmak zorunda kalırız. *Sağlığımız bozulur, hayat konforumuz gider, *İnsanlardan uzak kalırız, *Eğitimimiz aksar, *Ekonomik olarak zor durumda kalabiliriz.” B. Faydaları konusunda beklenen düşünceler: *Maddi hastalıklar bizi aciz bırakır ve Allah’a yaklaştırarak dua yapmamıza sebep olur. *Hz. Eyyüp’u düşünerek sabır kuvvetimiz artır. *Kulluk şuurumuz artar. *Sabredersek sevap alırız. *Menfi ibadet yapmış oluruz. II. Manevi hastalıkları savunan grup: A. Zararları konusunda gruptan beklenen düşünceler: *Manevi hastalığın işlediğimiz günahlar, vesveseler ve şüpheler olduğunu söyler. *Bu hastalıkların ebedi hayatımızı tehdit ettiğini ifade eder. *Bizi manevi olarak yorar ve psikolojik hastalıklara sevk edebilir. *Allah’ı unutturur, dua yolunu kapatır. B. Faydaları konusunda beklenen düşünceler: *İşlediğimiz günah yükünden kurtulmak için tövbe yolunu gösterir. *Aczini ve fakrını anlayarak dua kapısını açar. *Bu vücudun bize emanet olarak verildiğini, vazifelerimiz olduğunu, kulluk yaparak manevi hastalıklardan kurtulabileceğimizi gösterir. |
Ölçme ve Değerlendirme | 1.Aşağıdaki kelimelerin eş anlamlarını bulup yazınız.
-Hastalık X……….., Ziyan X ………., Masiyet X ………. Musibet X …………İstiğfar X………, Münacat X……… Ubudiyet X……….. , Vesvese X……….Mükafat X…………. 1.Aşağıdaki cümlelerdeki boşlukları metne bağlı kalarak doldurunuz. – İşlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, …………..ve……….. yaralar açar. – Evet günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ ……………. çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. – Her bir …………. içinde küfre gidecek bir yol var. – Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın yaraları, kısacık ……………………. tehdit ediyordu. – Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden ………. kalb ve lisanına ilişmişler. |
İlişkili metinler | İkinci Lem’a
﷽ اِذْ نَادٰي رَبَّهُٓ اَنّ۪ى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ Sabır kahramanı Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın şu münâcâtı, hem mücerreb, hem tesirlidir. Fakat ayetten iktibas suretinde, bizler, münâcâtımızda رَبّ۪ى اِنّ۪ى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ demeliyiz. Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki: Pek çok yara bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükâfatını düşünerek, kemal-i sabırla tahammül edip kalmış. Sonra, yaralarından tevellüd eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalp ve lisanına iliştikleri için o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş: “Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye münâcât edip, Cenab-ı Hak o halis ve safî, garazsız, lillâh için o münâcâtı gayet harika bir surette kabul etmiş, kemal-i afiyetini ihsan edip enva-ı merhametine mazhar eylemiş. […] Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar. Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münâcât-ı Eyyubiyeye, o Hazret’ten bin defa daha ziyade muhtacız. Bahusus, nasıl ki o Hazret’in yaralarından neş’et eden kurtlar kalp ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler –neuzü billâh– mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip, zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar. (Lem’alar, s. 21) * * * Sen, üç sabır ile mükellefsin: Birisi taat üstünde sabırdır, birisi masiyetten sabırdır, diğeri musibete karşı sabırdır. Aklın varsa, şu Üçüncü İkazdaki temsilde görünen hakikati rehber tut. Merdane, “Yâ Sabûr” de, üç sabrı omzuna al. Cenab-ı Hakkın sana verdiği sabır kuvvetini, eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir. Ve o kuvvetle dayan. (Sözler, 21. Söz, 1. Makam, 3. İkaz) * * * Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir; hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve her bir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden, şekvâ değil, şükretmek gerektir. Evet, ibadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfî. Müsbet kısmı malûmdur. Menfî kısmı ise, hastalıklar ve musibetlerle, musibetzede zaafını ve aczini hissedip, Rabb-i Rahîm’ine ilticakârâne teveccüh edip, Onu düşünüp, Ona yalvarıp halis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riya giremez, halistir. Eğer sabretse, musibetin mükâfatını düşünse, şükretse, o vakit her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hatta bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer. Hatta bir ahiret kardeşim, Muhacir Hafız Ahmed isminde bir zatın müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim. Kalbime ihtar edildi: “Onu tebrik et. Her bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor.” Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu. ( Lem’alar, İkinci Lem’a, 2. Nükte, 3. Vecih, s. 23) |
(15)