Hürriyet-İman İlişkisi
Modül (öneri) No | 10 |
Öğrenme Alanı (Temel konu) | Hürriyet |
Modül (Alt konu) | Hürriyet-İman İlişkisi |
Amaçlar | Hürriyet-i şer’iyyeyi tanımlar.
Hürriyetin iman ile ilişkisini kurar. |
Süre | 40 dk. |
Seviye | Orta Seviye |
Yöntem ve Teknik-Etkinlik | Örnekleme (günlük hayattan), örnek olay metodu, beyin fırtınası, oyunlaştırma, soru-cevap, kart oluşturma |
Materyal ve Teknoloji | Oyunlaştırmada kullanılacak kostümler. |
İşleniş/Öğrenme-öğretme süreci | I.ÖRNEK OLAY
1.Talebelere hür olmaktan ne anlıyorsunuz sorusu sorulur? 2.Sizce hür olmak her şeyi yapmak mıdır? 3.Kendi hürriyetimiz ile başkasının hürriyeti eşit midir? Soruları cevaplatılır, sonra metinleri okumaları sağlanır. 4.Talebeler gruplara ayrılır. 5. Gruplar aynı sınıfı paylaşan öğrenciler olarak hazırlanır. Birinci grup diğer grubu rahatsız eder, haklarına saygı göstermez. 6.Haksılığa uğrayan grup haklarını korumaya çalışır, hürriyetin sınırsız olmadığını; “Hürriyet-i umumî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın” prensiplerini hatırlatır. II. OYUNLAŞTIRMA 1. Bediüzzaman’ın hayat kesitleri üzerinden hürriyet mücadelesi konusunda talebelere bilgiler paylaşılır. 2. Bir talebe Bediüzzaman rolünü üstlenir. Bediüzzaman’ın mahkemede sarığını çıkarmaması ve namaz vakti girdiğinde namazı eda ettiği sahneler oyunlaştırılır. 3.İnsanın hür olduğu halde yine de Abdullah oluşu yaşatılarak fark ettirilir. 4. Bediüzzaman’ın Rus kumandanına karşı ayağa kalkmaması hadisesi hürriyet ve iman cihetiyle kısaca yaşatılarak işlenir. 5.Ankara valisinin Bediüzzaman’ın başından sarığını almak istemesine karşı Bediüzzaman’ın gösterdiği tavır sergilenir. 6. Ankara’da mecliste namaz beyannamesi neticesinde Bediüzzaman’ın gösterdiği tavır ve şecaatin iman ve hürriyet noktasında önemi yaşatılarak gösterilir.
|
Ölçme ve Değerlendirme | 1.Bediüzzaman’ın iman ve hürriyet düşüncelerinden siz kendi hayatınıza neler çıkardınız?
2. İki grup üzerinde iman ve hürriyet kavramları üzerinde beyin fırtınası yaptırılır. 3. “İman, hürriyet, ubudiyet, istibdat, kulluk, ibadet, şecaat, hak, adalet, eşitlik” kelimeleri ile kartlar oluşturulur. Her talebe çektiği kart ile ilgili düşüncelerini söyler. |
İlişkili metinler | Sual: Şimdi hürriyet bahsini sual edeceğiz. Nedir şu hürriyet ki, o kadar tevilât onda birbiriyle çekişiyorlar? Ve hakkında acip, garip rüyalar görülür? Cevap: Yirmi seneden beri onu, hattâ rüyalarda takip eden ve o sevda ile herşeyi terk eden birisi, size güzel cevap verebilir. Sual: Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hattâ âdetâ hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir? Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira, nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır. Hürriyet-i umumî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın (münazarat say.177 yeni asya neşriyat)”Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukûku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şâhâne serbest olsun “Allah’ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim. “nehyinin sırrına mazhar olsun. ” ( Münazarat.2007,s:138,39) ”Hürriyetin kemâli, firavunluk taslamamak ve başkasının hürriyetini hafife almamaktır. ” (ESDE, Münazarat,S.177) ”Şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır. ” (Hutbe-i Şâmiye,1996,s:66) İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder: “Asıl mü’min hakkıyla hürdür. Sâni-i Âleme abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Demek, ne kadar imâna kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur. ” (Hutbe-i Şâmiye,1996,s:103) |
(14)