Bilimlerin Dili ve Allah İnancı

13
0
Modül (öneri) No 6
Öğrenme Alanı (Temel konu) Allah’a İman
Modül (Alt konu) Bilimlerin Dili ve Allah İnancı
Amaçlar Fen bilimlerinin doğru yorumlanması halinde kişiyi Allah’a imana götüren delillerin bulunduğunu fark eder.
Süre 40’
Seviye Alt Seviye
Yöntem ve Teknik-Etkinlik Örnekleme (günlük hayattan örnek verilerek), gözlem, karşılaştırma metodu, (yaz mevsiminde sebze-meyve bahçesinde dersin yapılması etkili olur), belgesel izletme
Materyal ve Teknoloji Bilgisayar-projeksiyon, eczane, depo, fabrika,  asker, ilaç kutuları, koliler, cübbe, sarık,
İşleniş/Öğrenme-öğretme süreci I. ROL OYNAMA

1.Talebelerden birisi Bediüzzaman rolü için seçilir. Bu talebeye cübbe ve sarık giydirilir.

2.Diğer talebeler Bediüzzaman’a gelir ve “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” derler.

3.Bediüzzaman rolündeki talebe Meyve Risalesi Altıncı meseleyi onlara okur ve anlatır.

4. Talebeler böylece Bediüzzaman’ın dilinden Halık’larını tanımış olurlar.

II. RÖPORTAJ ETKİNLİĞİ

1.Talebelere metin okutulur.

2.Talebeler yeterli guruplara ayrılır

3.Birinci guruba bir kimyager veya eczacıyla röportaj yapması sağlanır.

4. Kimyager ve eczacıya eczanedeki ilaçların yapılması ve mahiyeti ile ilgili hazırlanan sorular sordurulur.

Sorular:

a)Bu ilaçları nasıl yapıyorsunuz?

b)içeriklerinde hangi maddeleri kullandınız?

c) Bu maddeleri kullanırken bir ölçünüz var mıydı?

d) Bu ilaçları niçin yaptınız?

5.İkinci gurubun bir fabrikatörle röportaj yapması sağlanır.

Sorular:

a)Bu fabrikayı yapmaktaki gayeniz nedir?

b)Bu fabrikayı yaparken hangi malzemeleri kullandınız?

c)Bu fabrikanın çeşit çeşit kumaş dokumasının hikmeti nedir?

d)Bu fabrikayı kim işletiyor?

6.Üçüncü gurubun bir depocuyla röportaj yapması sağlanır?

Sorular:

a)Bu depodaki mallar ne zaman gelip sevkiyatı yapılıyor?

b)Depolamadaki intizam ve düzendeki gayeniz nedir?

c)Mal teminini nerden karşılıyorsunuz?

7. Dördüncü gurubun ordu komutanıyla röportaj yapılması sağlanır

Sorular:

a)Ordudaki intizamı nasıl sağlıyorsunuz?

b)Ordu neferatının ihtiyaçlarını nereden ve nasıl temin ediyorsunuz?

Ölçme ve Değerlendirme 1.Aşağıdaki kelimeleri cümlelerin boş kısımlarına uygun olanları yazınız.

-fabrikatörü-lise talebelerinden- kimyager- Halıkımızı- Allah’tan,

 

-Bize……………….……… tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar.

– Kastamonu’da …………….………………..bir kısmı yanıma geldiler.

– Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen ……………..…….bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar.

– Şüphesiz gayet maharetli ve …………..…….ve hakîm bir eczacıyı gösterir.

– Hem, meselâ, nasıl bir harika fabrika ki, binler çeşit çeşit kumaşları basit bir maddeden dokuyor; şeksiz, bir ………..……… ve maharetli bir makinisti tanıttırır.

2. Grupların, yapılan röportajlardaki verilen cevapları değerlendirmesi sağlanır. Verilen cevaplardan” Halıkınızı tanıyabildiniz mi?” sorusunun cevapları alınır.

3.Metinde verilen eczane, depo, fabrika ve askeriye delillerini kâinat ile eşleştirerek Halıkınızı tanıyabildiniz mi?

İlişkili metinler Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlık’ımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar,” dediler.

Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla, mütemadiyen Allah’tan bahsedip, Hâlıkı tanıttırıyorlar, muallimleri değil, onları dinleyiniz.

Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar macunlar ve tiryaklar var. Şüphesiz, gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahanesinde bulunan dört yüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlarındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle, bu çarşıdaki eczahaneden ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıp mikyasıyla küre-i arz eczahane-i kübrasının eczacısı olan Hakîm-i Zülcelâl’i, hatta kör gözlere de gösterir, tanıttırır.

Hem meselâ, nasıl bir harika fabrika ki, binler çeşit çeşit kumaşları basit bir maddeden dokuyor; şeksiz, bir fabrikatörü ve maharetli bir makinisti tanıttırır. Öyle de, küre-i arz denilen yüz binler başlı, her başında yüz binler mükemmel fabrika bulunan bu seyyar makine-i Rabbaniye, ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükemmelse, o derecede, okuduğunuz fenn-i makine mikyasıyla, küre-i arzın ustasını ve sahibini bildirir ve tanıttırır.

Hem meselâ, nasıl ki gayet mükemmel, bin bir çeşit erzak, etrafından celbedip içinde muntazaman istif ve ihzar edilmiş depo ve iaşe ambarı ve dükkân, şeksiz bir fevkalâde iaşe ve erzak malikini ve sahibini ve memurunu bildirir. Öyle de, bir senede, yirmi dört bin senelik bir dairede muntazaman seyahat eden ve yüz binler ve ayrı ayrı erzak isteyen taifeleri içine alan ve seyahatiyle mevsimlere uğrayıp, baharı bir büyük vagon gibi, binler ayrı ayrı taamlarla doldurarak, kışta erzakı tükenen

bîçare zîhayatlara getiren ve küre-i arz denilen bu Rahmanî iaşe ambarı ve bu sefine-i Sübhaniye ve bin bir çeşit cihazatı ve malları ve konserve paketleri taşıyan bu depo ve dükkân-ı Rabbanî, ne derece o fabrikadan büyük ve mükemmel ise, okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i iaşe mikyasıyla, o kat’iyette ve o derecede, küre-i arz deposunun sahibini, mutasarrıfını, müdebbirini bildirir, tanıttırır, sevdirir.

Hem nasıl ki, dört yüz bin millet, içinde bulunan ve her milletin istediği erzakı ayrı ve istimal ettiği silâhı ayrı ve giydiği elbisesi ayrı ve talimatı ayrı ve terhisatı ayrı olan bir ordunun mu’cizekâr bir kumandanı, tek başıyla bütün o ayrı ayrı milletlerin ayrı ayrı erzaklarını ve çeşit çeşit eslihalarını ve elbiselerini ve cihazatlarını, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak verdiği o acib ordu ve ordugâh, şüphesiz, bedahetle, o harika kumandanı gösterir, takdirkârâne sevdirir. Aynen öyle de, zemin yüzünün ordugâhında ve her baharda yeniden silâh altına alınmış bir yeni ordu-yu Sübhanîde, nebatat ve hayvanat milletlerinden dört yüz bin nev’in çeşit çeşit elbise, erzak, esliha, talim, terhisleri gayet mükemmel ve muntazam ve hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak bir tek Kumandan-ı A’zam tarafından verilen küre-i arzın bahar ordugâhı, ne derece mezkûr insan ordu ve ordugâhından büyük ve mükemmel ise, sizin okuyacağınız fenn-i askerî mikyasıyla dikkatli ve aklı başında olanlara o derece küre-i arzın Hâkim’ini ve Rabbini ve Müdebbir’ini ve Kumandan-ı Akdes’ini hayretler ve takdislerle bildirir ve tahmid ve tesbihle sevdirir.

(Şualar, 11. Şua, Altıncı Mesele, s. 229)

Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden, zîhayat bir macun istenildi. Hem hayattar, harika bir tiryak, onlardan yapılmak icab etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayattar tiryakın çoklukla efradını gördük. O macunlardan her birisini tetkik ettik.

Görüyoruz ki o kavanoz şişelerden her birisinden, bir mizan-ı mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hakeza muhtelif miktarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa, o macun zîhayat olamaz, hasiyetini gösteremez. Hem o hayattar tiryakı da tetkik ettik. Her bir kavanozdan bir mizan-ı mahsusla bir madde alınmış ki zerre miktarı noksan veya ziyade olsa tiryak hassasını kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, her birisinden ayrı bir mizanla alınmış gibi ayrı ayrı miktarda eczaları alınmış.

Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki o şişelerden alınan muhtelif miktarlar, şişelerin garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, her birisinden alınan miktar kadar, yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl bir şey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa “Bu fikri kabul etmem” diye kaçacaktır.

İşte bu misal gibi her bir zîhayat elbette zîhayat bir macundur. Ve her bir nebat, hayattar bir tiryak gibidir ki, çok müteaddit eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçüyle alınan maddelerden terkib edilmiştir. Eğer esbaba, anâsıra isnad edilse ve “Esbab icad etti” denilse, aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücud bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır.

Elhâsıl, şu eczahane-i kübra-i âlemde, Hakîm-i Ezelî’nin mizan-ı kaza ve kaderiyle alınan mevadd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve her şeye şâmil bir irade ile vücud bulabilir. “Kör, sağır, hudutsuz, sel gibi akan küllî anâsır ve tabâyi ve esbabın işidir” diyen bedbaht, “O tiryak-ı acib, kendi kendine, şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur” diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet, o küfür ahmakane, sarhoşâne, divanece bir hezeyandır.

(Lem’alar, s. 296)

 

 

 

 

(13)

YORUM YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir