ANASAYFA RİSALE-İ NUR ONSEKİZİNCİ LEM’ADA GEÇEN Hz. ALİ’NİN KERAMETLERİ
ONSEKİZİNCİ LEM’ADA GEÇEN Hz. ALİ’NİN KERAMETLERİ

ONSEKİZİNCİ LEM’ADA GEÇEN Hz. ALİ’NİN KERAMETLERİ

10.31K
0

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri Mucize ve Kerametin inkar edildiği bir zamanda Peygamberimizin (asm) 300’den fazla mucizesini ortaya koyan “Mucizat-ı Ahmediye Risalesi”ni yazıp münkirleri susturduğu gibi “Keramet-i Aleviye” ve “Keramet-i Gavsiye Risaleleri”ni yazarak evliyayı ve kerametlerini inkar edenleri susturmuştur.

Keramet-i Aleviye olan Onsekizinci Lem’a’da Bediüzzaman Hz. Ali’nin (ra) “Kaside-i Ercuze” ismi ile nazmettiği kasidesinde geleceğe ait altı önemli açık kerametini izah eder. (Şeyh Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî, Mecmuatü’l-Ahazab, Şazelî Cildi, s. 590.) İmam Gazalî de (ra) “Cünnetu’l-Esma” adıyla, Hz. Ali’nin (ra) “Sekîne” ismini verdiği söz konusu altı İsm-i Azamla beraber, münasip birkaç ayetle birlikte vird edinmiş ve bunların değişik hastalık ve düşmanlara karşı okunmasını tavsiye etmiştir. (Gümüşhanevî, age, s. 471-474.)

Birincisi: Kendisinden 500 sene sonra gelen Arap Devlet-i Abbasiyesini yıkıp mahveden, kütüphaneleri yıkıp, kitapları Fırat Nehrine döken ve İslam kültürünü yok etmeye çalışan, Arapları zalimce katlederek zulmedecek olan Hülagû’nun geleceğini haber vermiştir.

İkincisi: Peygamberimizin (asm) huzurunda “Alaimu’s-Sema” suretinde Hz. Cebrail’i (as) görerek sesini işitir ve Hz. Cebrail (as) hediye olarak kendisine “Sekine” namında bir duayı bir sahifede yazılı şekilde dizine bırakır.” Bu Sekine Duasında Hz. Ali’nin (ra) mazhar olduğu “Altı İsm-i Azam” yazılı olup Kur’an-ı Kerimde geçen ve Sekine’yi oluşturan 19 ayeti içinde yazılı bulur. Hz. Ali’ye (ra) Allah’ın selamını getiren Hz. Cebrail (as) “Bu duanın kendisine hediye edildiğini, bununla kendisini her nevi şerden ve düşmandan koruyacağını” haber verir. Hz. Ali (ra) bundan sonra daima o duayı okuyarak Allah’a iltica eder ve Allah kendisini kaderinin tecellisine ve eceline kadar muhafaza eder. Zira “Kader hükmederse ihtiyar-ı beşer susar, tedbirler fayda vermez.”

Üçüncüsü: Yine Hz. Ali (ra) “Kaside-i Ercuze”sinde “Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum ve esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur” diye “Her suale cevap verilir” demiştir. Böylece kerametkarane Peygamberimizin (asm) “Ben ilmin şehriyim; Ali onun kapısıdır” hadisinin hakkaniyetini ispat etmiştir.

Dördüncüsü: Hülagû’nun İslam medeniyetini yok etmek için kütüphaneleri yıkıp, İslam alimlerini öldürdüğü gibi, Ahirzamanda deccalın geldiği zaman müslümanları İslam’dan uzaklaştırmak için “İslam harflerini” ortadan kaldırıp kütüphaneleri yakıp yok edeceğini ve ulemayı ortadan kaldırıp “Acem Harfleri” dediği Latince Frengi harflerini öğrenmeye insanları mecbur ederek gece kursları ile yeni harfleri öğreteceğini haber verir.

Beşincisi: İnayet-i İlahiyeye ve saadete mazhar Said isminde birinin bu “Sekine”deki isimlere mazhar olarak deccal ve süfyanla mücadele ederek Allah’ın inayeti ile her türlü tehlikeden korunarak “Sekine”deki isimlerin hakikatlerini izah ve ispat ederek muvaffak olacağını haber verir. O saadete mazhar olana talebe olup yolundan gidenlerin de said olup, şekavetten kurtulacağını müjdeler.

Altıncısı: O fitne ve fesat zamanında insanların en kötülerinin “Ulemai’s-Sû” tabir edilen kötü alimler olacağını ve bu kötü alimlerin Süfyanın bid’alarına destek olarak ehl-i imanı Süfyanın yoluna sevk edeceğini ve bu alimlerin “dünya sevgisi ve hırsı” ile bid’alara fetva vereceğini” haber verir.

Esedullahi’l-Galib, İbn-i Ebu Talib olan Hz. Ali’nin (ra) bütün bu haberleri kendiliğinden vermesi mümkün mü? Elbette olamaz. Zira “Gaibden, yani, gelecekten ancak Allah haber verir.” Yüce Allah vahy ile Peygamberine bu gaybî haberleri vermiştir. Peygamberimiz (asm) de Kur’an-ı Kerimde verilen bu gaybî haberlerin bir kısmını “Mucize-i Peygamber” olarak bize haber vermiştir. Elbette daima yanından ayrılmayan ve Vahyin başlangıcından sonuna kadar 23 sene Vahiy Katipliği yapan Hz. Ali’ye (ra) Allah’ın kendisine gerek Vahy-i Metluv, gerekse Vahy-i Gayr-ı Metluv olan Kutsi Hadisler ve gerekse İlham-ı Peygamber olan Hadisleri ile pek çok sırları ve geleceğe ait haberleri anlatmıştır. Anlatmaması akla ve mantığa uygun gelmez. Zira Kur’ân-ı Kerimi en iyi anlamaya çalışan ve “İlmin kapısı” olan Hz. Ali’nin merak edip sormaması da akla ve mantığa sığmaz. Sormasa öğrenmese nasıl “İlmin kapısı” olacak derecede büyük alim olabilir?

Sekine’nin Allah’ın emri ile Hz. Cebrail’in (as) Hz. Ali’ye özel hediyesi olmasını anlamak için şu hususların da bilinmesi gerekir. Zira eksik bilgi ve yanlış bilgiden doğru sonuç çıkmaz. Herkes her şeyi bilmediği için eksik ve yanlış bilgisi ile gerçekleri tam anlamadığı için inkar edebilir. Bir de aklına güvenerek Allah’ın emri olan “Bilmiyorsanız bir bilene sorun” (Nahl Suresi, 16:43; Enbiya Suresi, 21:7.) emrini dinlemeden kendi kafasına göre yorum yaparsa elbette yanılır ve yanıltır.

“Velinin kerameti, peygamberin mucizesindendir”; velinin kendisinden değildir. Böyle olunca Hz. Ali’nin (ra) kerameti de Hz. Muhammed’in (asm) mucizelerinden bir bölümüdür. Diğer evliya kerametleri de öyledir.

 

Birincisi: Cebrail’i (as) her gören Peygamber olduğu için görmez. Allah dilediğine gösterir. Nitekim Kur’ân-ı Kerimde Hz. Meryem’in ve Hz. Sâre’nin Cebrail’i (as) gördüğü anlatılır. Tüm alimlerin ittifakı ile Hz. Meryem ve Hz. İbrahim’in hanımı Sâre  Hz. Cebrail (as) ile konuşup görüştüğü halde peygamber değildir.

İkincisi: Vahye mazhar olan her varlık Peygamber olmaz. Öyle olsaydı Yüce Allah “Biz arıya vahyettik” (Nahl Suresi, 16:68.) ayetinden arının peygamber olduğunu iddia etmek lazım gelirdi. Alimler derler ki “Sonsuz ve hadsiz “Kelam” sıfatı bulunan Allah elbette mahlukatı ile konuşur. Allah’ın konuşması “vahy” şeklindedir. Ancak bu vahyin mertebeleri vardır. Bütün bunlara vahy denir. Ancak her vahy “Ferman-ı İlahi” değildir. Nitekim Padişahın iki şekilde konuşması vardır. Birincisi, Ferman çıkartır. Bu, tüm halkın uyması gereken kanunudur. İkincisi dostları ve raiyeti ile özel konuşmalarıdır; bu konuşma hususi olduğu için konuşanın dışında kimseyi bağlamaz ve ilgilendirmeyebilir. Yüce Allah da tüm mahlukatı ile konuşur. Arılara ve hayvanata “İlham-ı hayvanat” ile, insalara “İnsanî ilhamlar” ile evliyaya “İlham-ı Evliya” ile Peygamberlere “Ferman-ı İlahi” “Hadis-i Kutsi” ve “İlham-ı Peygamber” ile konuşur. Nitekim Peygamberimizin (asm) Mirac’da Allah ile konuşması ve Hz. Musa’nın (asm) Tur dağında Allah ile konuşmalarının tamamı “İlahi Kitap”taki “Ferman” değildir. Dolayısıyla Cebrail (as) ile görüşmek ve konuşmak sadece Peygamberlere has değildir.

Üçüncüsü: Peygamberimize (asm) gelen Cebrail’i (asm) yalnız Peygamberimiz (asm) görmüş de diğer sahabeler hiç görmemiş değildir. Hz. Hatice (ra) Hz. Cebrail’i (as) insan suretinde gördüğü gibi Cebrail’in (asm) kendisine Allah tarafından gönderilen selamını da almıştır. Bu konuda rivayetler vardır. Yine Hz. Hamza (ra) Cebrail’i (as) asli suretinde görmek istemesi üzerine yüce Allah ona Kabe’de göstermiş dayanamayarak bayılmıştır. Bu da Mucizat-ı Ahmediye’de Peygamberin (asm) mucizesi olarak vardır. Yine Hz. Dıhye’nin ticaret amacı ile İstanbul’a gittiği bir zaman Mescid-i Nebevi’de Hz. Cebrail’i (as) Dıhye (ra) suretinde Peygamberimizin huzurunda tüm sahabeler görmüşler ve Peygamberimize “İman nedir?” “İslam Nedir?” “İhsan Nedir?” diye soru sormuş, Peygamberimiz (asm) da bunlara cevap vermiş ve sahabeler buna şahit olmuşlardır. Bu hadis-i Şerifi Hz. Ömer (ra) rivayet etmiş ve tüm sahih Hadis kitaplarında bu hadis “Cibril Hadisi” diye şöhret bulmuştur.

Bu durumda Hz. Ali (ra) gibi 23 sene Vahy katipliği yapan, 10 yaşında (610) vahyin nihayeti olan 632 trihine kadar, peygamberimizin (asm) yanında bulunan, hicrette korkmadan Peygamberimizin (asm) yatağında yatan, ilmin kapısı olan, Hayberin Kapısını eliyle kopararak Hayber Kalesinin fethine sebep olan “Esedullah” yani Allah’ın Aslanı unvanına sahip olan ve hilafeti zamanında pek çok fitnelere maruz kalıp “Adalet-i Mahza”dan taviz vermediği için pek çok düşmanlıklara ve su-i kastlara uğrayacak olan Hz. Ali’nin (ra) Cebrail’i (as) görüp “Allahın selamını ve koruyucu olarak “Sekine” duasını alması ve kucağına düşmesi elbette akla, mantığa ve gerçeğe uygundur.

Kaldı ki bu “Sekine Duası” farklı bir şey değil; Kur’ân-ı Kerim’de geçen Allah’ın isimlerinden “Ferd, Hay, Kayyum, Hakem, Adl ve Kuddüs” isimleri ile 19 ayetten alınan “Esma-i Hüsnâ” kelimeleridir. Bunu okumakla Hz. Ali (ra) cinni ve insî şeytanlardan, münafıkların şerrinden ve İslam düşmanlarının şerlerinden Allah’a sığınması istenmiş. O da öyle yapmıştır. Bunda anlaşılmayacak bir husus yoktur.

Son olarak “Körükçü dükkanında çalışan isten, esasnsçı dükkanından çalışan da misk gibi güzel kokulardan kendisine bulaşır.” Aynı şekilde 23 sene vahye muhatap olan ve vayhin katipliğini yapan ve yanında Hz. Cebrail’in peygamberimize getirdiği vahye şahit olan “İslam Fedaisine” yüce Allah’ın selam göndermesi ve bir hediye vermesinden daha doğru bir şey olamaz.

Selam ve hürmetlerimizle…

(10308)

REM

YORUM YAZ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir